Kendimi bir yana bırakıp sana varıyorum onca şeyin arasında. Kapını aralıyorum, kapı gıcırdıyor, evin sessizliğinde yankılanıyor bu kapı gıcırtısı. Sessizce itmeye çalıştıkça daha çok ses çıkıyor kapıdan, sus diyorum be kapı, duyacaklar şimdi bizi. Sen geldiğimi söyleme, ben de senin sözlerini saklarım herkesten diyorum. Kapının kulağına eğilip bir sır veriyorum kendime dair, kapı da eksik kalır mı, aynı şekilde karşılık veriyor bana. Kapı ve ben bir sırrı paylaşıyoruz beraber, dökülen yerlerimiz aynıymış onu görüyoruz. Meğer kapıyla aynı yerlerimizden yıpranmışız; beraber çürümüşüz ama bilmiyormuşuz, bulamamışız birbirimizi. Kapı da bastırmaya çalışıyormuş sesini, tıpkı benim gibi!
Kapı gıcırtısı dolduruyor tüm evi. Sessiz olmaya çalıştıkça daha çok yankılanıyor ses; tüm duvarlara değiyor, her odaya giriyor, yerdeki ahşap döşemelerde geziyor, pencerelerden dışarı taşmaya çalışıyor fakat bir türlü başaramıyor bulunduğu yeri terketmeyi. O an sanki tüm dünya kulağını dayamış da kapıyı ve beni dinliyordu sanki, artan sesimize bir anlam vermezcesine bakıyorlardı yüzümüze. Lanet bu ya, herkes bizi dinledikçe daha da şiddetleniyordu ses, artık daha çok çıkmak istiyordu dışarı sanki-daha çok zorluyordu pencereleri. Kalbim sessiz ol, duyacaklar sesini.
Kapı ve ben aynı heyecanla bekliyorduk sana varmayı- oysa kapı bilmiyor muydu içeride neler sakladığını? Biliyordu tabi, kapılardan daha iyi kim bilebilir sırları? Kapılar da az düzenbaz değillerdir, bilseler bile saklamayı çok iyi becerirler. Oysa bu kapı benim dostumdu, bir atıyordu kalbimiz, bir evi dolduruyorduk beraber; bir yanda kapı gıcırtısı, bir yanda kalbimin atışı. Sus diyorduk birbirimize iki yaramaz çocuk gibi, sus duyacaklar şimdi. Kapı kıkırdıyordu, ben de kıkırdıyordum ama daha az; sonuçta ciddi bir iştir bir kapının ardına bakmak.
Varmaya çalışıyorum sana, senin yanına; ama hala neden seni bu kapının ardında aradığımı bilmiyorum. Dünya üzerinde açabileceğim her kapıyı bir yana bırakıp bu kapının önünde buldum kendimi ama sebebini bilmiyorum. Kapının sesi daha çok şiddetleniyor, ben daha çok korkuyorum, ya bu kapının ardında değilsen? Seni yanlış yerde arama fikri, seni bulama fikrinden daha ağır geliyor o anda kalbime. Seni bulmak için yanlış kapılara bakıyorsam, seni bulmam icap eder mi gerçekten? Sanki hiçbir kapıyı denemezsem daha çabuk ulaşırım sana; bu korku bir anda dolduruyor beynimi.
İşin doğrusu, aslında bu kapının ardında beni senin beklediğini bekliyorum. Senin parmakların bu kapıya değmiş olmalı, bu kapı seni gördüğü için bu kadar doğru geliyor gözüme. Dökülen boyası hiçbir şey götürmemiş güzelliğinden. Sanki tam olarak neresi kırılması gerekiyorsa orası kırılmış, boyası tam olarak böyle aktığı için bu kapı bu kadar güzel, çürüdüğü yerler hep çürümesi gereken yerlermiş sanki- bu kapı tam da olması gerektiği gibi.
Kapıya öfkem artıyor, seni benden sakladığı için. Seni aradıkça kapı seni daha çok yutmuş, daha çok içine almış, daha çok ayırmıştı bizi. Üstüne üstlük bir de haber veriyor sana geldiğimi pişkin pişkin. Oysa ben dost sanmıştım kapıları, işte kapılar siz ne zaman güvenirseniz o zaman ihanet ederler size. Sus kapı, duyacaklar sesimizi. Geldiğimi söylemesen olur mu, belki gördüğüm zaman girmek istemem içeri, sadece bakıp çıkmak istemiştim- şimdi nasıl kaçarım sen bu kadar bağırırken?
Kendimi bir yana bırakıp sana varmak istiyorum onca şeyin arasında. Varmak istiyorum ama korkuyorum, seni yıllar önce sakladığım o oda, ya eskisi gibi değilse? Ya değişmişsen, artık sen gibi değilsen- ya tanıyamazsam seni gördüğümde? Hafızamda bıraktığın anılar öyle güzel ki, çok korkuyorum- ya aslında hatırladığım kadar güzel değilse o tüm dünyadan sakladığım?
Bazı kapalı kapılar ardında tutuyorum seni. O kadar çok korkuyorum ki seninle yüzleşmekten, bile bile kilidini kaybettiğim anahtarlarla kitledim seni o odaya. Bir yandan da çok merak ediyorum, acaba bana söyleyeceğin bir şeyler var mı kafanda? Açık bir denizde sürükleniyorum sanki; yola nasıl çıktığımı, ne isteyerek çıktığımı, nereye varmayı amaçladığımı tamamen atmışım kafamdan. Sanki kapıyı açarsam; yolumu aydınlatırmışsın, bana doğru soruları sormayı öğretirmişsin gibi geliyor bana. Üstüne ne kadar kilit vursam, o kadar çok istiyorum özgür kalmanı. Ne kadar bakmasam o kadar çok istiyorum gözümün içine bakmanı. Kulaklarımı kapasam, duymasam sesini; ama yine de duyursan kendini. Sus be kapı, sırası mı şimdi anılar deşmenin? İşine bak, sen daha kendi yaralarını tamir edememişsin.
Kapıyı ittikçe daha çok gıcırdıyor kapı. Odanın içi gıcırtı sesiyle dolup taşıyor, kapı gülüyor bana sanki. Yoksa bu kapının son ikazı mı bana, kapıyı açmayı bırakmam için? Belki de dur diye bağırıyor bana kapı, son kez soruyor bana: Emin misin? Kapı dediğin altı üstü bir kapı, ne bilir ki de uyarıyor beni? Son bir gücümle itiyorum kapıyı, parmak uçlarım yavaşça uzaklaşıyor kapıdan, kapı sessizleşiyor, uzun uğraşlar sonucunda açıyorum kapıyı. Bir süre sonra ilk kez büyük bir sessizlik sarıyor odayı- sessizlik çok daha ağırmış meğer kapı gıcırtısından. Yalvaran gözlerle bakıyorum kapıya, bir ses çıkarsın da kessin şu sessizliği diye. Kapı sadece bakıyor bana bunu sen istedin der gibi. Derin bir nefes alıyorum, sanki odadaki tüm nefesi ciğerime çekiyorum, öyle ağırlaşıyor ki ciğerlerim, içine taş doldurmuşum gibi ruhum bir anda ağırlaşıyor. Ben kendimi çıkarıyorum kapının önünde, yavaşça yere koyuyorum ve yönünü değiştiriyorum- çıkarken giymesi kolay olsun diye.
Küçükken cenneti düşündüğümde hep aklıma bembeyaz bir oda gelirdi. O kadar beyaz, o kadar sonsuz olurdu ki oda, bütün huzuru sığdırabilirdim o odaya. Kapıda çıkardığım kendime bakıyorum; ne kaldı ki geriye tutkularımdan, korkularımdan ve anılarımdan başka? Yıllardır üstümde taşıdığım, ilmek ilmek ördüğüm kendimi bir kenara bırakıyorum- ne kadar hafifmiş meğer varolmak. Odanın köşesine doğru ilerliyorum, seni görür görmez tanıyorum, bütün korkularım uçup gidiyor- sanki hiçbir şey olmamış gibi. Kapı pişkin pişkin gülümsüyor arkamdan, bu kapılar hep böyle arkanızdan gülerler halinize. Sanki daha dün birmişiz gibi bir içtenlikle uzatıyorsun elini bana. Yüzünde ne bir kırgınlık ne de bir öfke var, geri geleceğimi biliyormuş ve sonunda haklı çıkmış gibi bakıp gülüyorsun yüzüme. Bana kendimle alakalı hiçbir şey sormuyorsun, sitem etmiyorsun yüzüme; ağzından tek bir cümle dökülüyor sadece: “Hoşgeldin.”
-
Son Yazılar
Arşivler
Üst veri