Bazı günler, kalbimin odalarında daralıyorum. Duvarlar daralıyor, tavanlar azalıyor, içime gök doluyor, içim doluyor ve taşıyor. Bazı günler kendimi, sanki ağır bir paltoymuş gibi asmak istiyorum. Kendi düğmelerimi açmak, kendimi omzumdan almak, paltolukta kendimi yer bulmak ve kendimi orada unutmak istiyorum. Çok hafiflerdim kendimi bilmediğim bir evde unutsam; ya da belki bilerek bıraksam. Evrenin içinde kaybolan milyonlarca paltodan biri olur giderdi benliğim- sanki öyle olmayacak gibi.
Dostoyevski ‘Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık’ derken Rus edebiyatında Gogol’ün büyüklüğünü anlatmaya çalışıyordu, biliyorum. Bir yandan da o paltoyu hepimiz bir yerlerde unutmuşuz gibi geliyor. Sahip olduğumuz, en değerli saydığımız o paltomuzu kimin evinde unuttuk? Çok istesek, her eve tekrar girip çıksa bize geri döner mi? Belki de bu yüzdendir eski sevgililerimizle tekrar karşılaşma isteğimiz. Kapıyı tıklatıp ‘Pardon, paltom sende mi kaldı acaba?’ demek içindir. O ağır kışta, sokaklarda içimiz titreyerek yürürken, unuttuğumuz paltomuzun içimizi ısıtmasını bekliyoruz belki de.
Kalbimde her şey çok dar, öfkeli, kırgın ve üzgün sanki. Sanki kalbim bir türlü ağır duyguları içinden atamıyor.
Çocukken kapalı odalardan çok korkardım. Kaçamamak ve sıkışıp kalmak beni çok korkuturdu. Şimdi kendimden kaçmaya çalıştığımı biliyorum ama o zamanlar neden bu kadar koşardım bilmiyorum. Koşmaktan dizlerim yoruldu, ayaklarımdaki yaralar göğsümde sızlıyor, ciğerlerim daha fazla oksijen istiyor. Tanrım, ne zaman biter bu koşma hali? Ne zaman durma zamanı olacak benim için?
İçinden çıkamadığım, içimden atamadığım her şeyden çok korkuyorum. Hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istemedim mesela. İçimde ben olmayan, atamadığım bir varlığı nasıl taşırdım-hele kendimi taşımak istemezken? Vücudum benden başkasını nasıl besler, nasıl büyütür, nasıl severdi-daha kendini büyütemezken? Belki de bende olanı ben olmayanla paylaşamayacak kadar bencil biriyim. Belki de benim dünyamda sadece bana yer vardır.
İnsan olmaktan muzdaribim. Çektiğim sancılar insan olmaya, kadın olmaya dair sancılar çoğu zaman. Kendimi bir palto gibi assam, sancılarımı cebimde unutsam, dönüp de bir gün arar mıydım o sancıları? “Bir zamanlar ağrılarım vardı ve artık yoklar, nerede unuttum o ağrıları?” der miydim? Daha az ben olur muydum o sancılardan arınsam?
Bazen kalbim çok dar, ruhum vücuduma sığmıyor, içimdeki denizde boğuluyor gibi hissediyorum. İçimdeki Deniz ne istiyor anlamıyorum. İnsanlara çok iyi yüzdüğümü söylerim hep, belki de boğulmaktan korkmadığım veya boğulmayacağımı bildiğim için. İçimdeki Deniz beni boğamadıysa varsın en dalgalı Deniz’ler çıksın karşıma; bana ne olabilir?
Bazen içim çok sıkılıyor, kendi içimde sıkışıyorum.