Şimdi karşıma geçmiş ağlıyorsun. Yine bir sevgilin seni terk etmiş. Gözünden düşen yaşlar yanağını okşuyor, boynuna ulaşıyor ve masaya düşüyor. Ağlama diyorum ama uzanıp da silemiyorum ki gözyaşlarını, öpemiyorum gözlerinden, kanayan yerlerinden. Saçlarını okşayarak seni sakinleştiremiyorum-ki çok seversin saçınla oynanmasını. Sadece bir kelime dökülüyor ağzımdan: “Ağlama.”“Nasıl ağlamayayım?” diyorsun: “O beni çok seviyordu Ali, anlamıyorsun. Bana baktığı zaman gözlerinde kendimi görüyordum. Benim gülüşüme dalıp gidiyordu bazen. Bazen gecenin köründe sırf beni özlediği için, sırf yüzümü görebilmek için yanıma geliyordu. Kim bu kadar mutlu etti ki beni? Ya bir daha böyle hissedemezsem? Bana kızma, kızarsın biliyorum. Mutluluğu kendimde aramam lazım, başkalarında değil; bunu da biliyorum. Ama sen bu kadar sevilmek ne demek bilmiyorsun. Ben kendimde bulduğum mutluluğun daha güzelini onun kalbinde buluyordum.”
“Beni ağlayarak aradığın günleri unutuyorsun galiba. Bu seni çok seven, sana bakmaya kıyamayan çocuk seni ne kadar çok üzmüştü zamanında, unutma.”
Konuşmanı bölmemi beklemiyordun, biraz sitemle cevap verdin: “Haklısın, biliyorum. ama ne kadar kötü günlerimiz olsa da, güzel günler de yaşattı bana. Biz gerçekten yapabilirdik. O beni yine öyle güzel öperdi.”
Bana kendini daha iyi anlatabilmek için sakinleşmeyi bekledin. Veya ben öyle düşünmek istedim.
“Aşık mıyım bilmiyorum. Aşk ne demek onu da bilmiyorum. Belki hiçbir zaman aşkı tadamayacağım. Ama onun bana verdiği hisleri seviyordum. Onun yanında olduğum kişiyi seviyorum. En çok da bunu kaybetmekten korkuyorum sanırım.“
İçten içe gülüyorum sana. Her ayrılıkla yüzleştiğinde aynı cümleleri kurduğunun farkında değilsin. Baban seni terk ettiğinde bile aynı cümleler çıktı ağzından. Çünkü sen aşkı seviyorsun. Öyle bir bağlısın ki aşka, aşkın olduğu her yer cazip geliyor sana. Sevmeyi, sevilmeyi, aşkın heyecanını, gözyaşlarını seviyorsun. Hatta bazen öyle anlar geliyor ki, üzüntünden mutluluk bile duyuyorsun. Küçükken de böyleydin sen, hiç korkmazdın yara almaktan. Düşsen dizin kanasa, sabırsızca beklerdin kabuğunu tekrar söküp kanatacağın anları. Bu yüzden hiç geçmedi vücudundaki yara izleri. İlişkilerinde de aynı hataları yaptın, iyileşmesini izlemek yerine inatla deştin yaranı. Bu yüzden her sevgilini içinde taşımaya devam ediyorsun. Aşk da seni, senin onu sevdiğin kadar seviyor emin ol. Seni tanıyıp da sana aşık olmayan insan tanımıyorum. Öyle dışarıya gösterdiğin süslü kişiliğinden bahsetmiyorum. Şımarık huylarını, çocuksu heyecanlarını, korkularını, uykunda konuştuğunu, söylemeye doyamadığın şarkıları bilenlerden bahsediyorum. Ben de o insanlardan biriyim. Çok seversin kendini analiz etmeyi, bu yüzden de kimsenin seni senden daha iyi tanımadığını düşünürsün. Hep de seni, senden bile iyi tanıyan birini dilersin. Seni senden bile iyi tanıyorum. Bak burada, karşındayım. Senin tırnağını bile hak etmeyen insanlar için ağlıyorsun yanımda. Uzanıp da gözünün yaşını silemiyorum. Öpemiyorum, ağlama ben buradayım diyemiyorum. Sen ağladıkça için için ağladığımı sana söyleyemiyorum bile. Çünkü biliyorum ki sevmezsin ağlamamı. Hep güçlü görmek istersin beni, sırtını yaslamayı sevdiğin bir çınarım ben senin için. Kırık dallarımı, dökülen yapraklarımı, çürümüş köklerimi görmekten korktuğun için belki de dönüp yüzünü bakamıyorsun bana. Benim yaşama amacım sensin. Sırf sen yorulduğunda gölgemde dinlen diye göğe uzattım dallarımı. Ama ben senin hayatında bazen varlığını bile unuttuğun bir parçayım. Ben olmasam sen yine kovuğuna yaslanacak, gölgesinde uyuklayacak bir ağaç bulursun, biliyorum. Ama sen olmasan kim için direnirim rüzgarlara, kim için daha derine ulaşırım köklerimle? Sen olmasan benim yaşamak için bir sebebim olmaz.Sen olmasan mevsimlerin ne anlamı kalır? Baharın getirdiği huzuru, güzün getirdiği hüznü sen olmasan hissedemem ki. Yaşam pınarım, güç kaynağım senin yüzündeki gülümseme. Köpük köpük akan kaynaklardan, sabahları yapraklarıma vuran o tatlı güneşten çok sen büyüttün beni. Varlığın can oldu ruhuma.
İşte bu yüzden çok gülüyorum sana. Ne kadar sevildiğini bilmiyorsun. Bana sevgiyi bilmediğimi söyleyerek de esas yanılgıyı sen yaşıyorsun. Olsun, ben senin bu yanılgılarını da seviyorum.
“Yoruldum, kalksak mı artık?“
Dalmışım düşüncelere, senin sesinle uyanıyorum. Hesabı ödüyorum, çıkıyoruz o ucuz bardan. Merdivenlerden biraz yalpalayarak iniyorsun. Yine sarhoş olmuşsun, üzgün olduğunda hep daha kolay sarhoş olursun zaten. Yürürken koluma giriyorsun, her zaman yaptığın gibi. Belki üşüdüğünden, belki dengeni bulamadığından, bilmiyorum. Rüzgar estikçe iyice sokuluyorsun, sen bana sokuldukça ısınıyor vücudum. Esen rüzgara şükrediyorum için için. Elimi kaldırıyorum yol kenarında, rengi solmuş bir taksi duruyor. Biniyoruz. Sıcağı gören her kedi gibi hemen mayışıyorsun. İyi olup olmadığını soruyorum.
“İyiyim merak etme. Sen iyi geliyorsun bana. Yara bandım olmayı o kadar iyi başarıyorsun ki, hep güvende hissediyorum senin yanında. Sanki sen varken canımı kimse yakamaz, hiçbir şey zarar veremez bana. Bu nedenle senin yanında dağılmaktan, rezil olmaktan korkmuyorum.“
Yine kendini analiz ediyorsun, bu sefer gülüşümü saklayamıyorum senden. Güldüğümü görünce sen de gülümsüyorsun. Bütün gün çatık durmaya alışmış kaşların da gevşiyor.
Nasıl da güzel oluyorsun güldüğünde.
Gülümsemenle beraber hemen şımarıyorsun.
“Ya öyle gülme bana. O kadar komik mi geliyor sana düşüncelerim.“
Daha çok gülüyorum. “Ben sana gülmüyorum ki canım, yani sana gülüyorum da söylediklerine değil.”
“Allah allah, neye gülüyorsun o zaman beyefendi?“
Gülmeye hazır bir çocuk gibi cevabımı bekliyorsun. Tekrar içim ısınıyor.
“Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnun, ona gülüyorum.”
Hemen bir ayna çıkarıp burnuna bakıyorsun. Epey gülüyorsun kendi haline. Sonra dönüp bana bakıyorsun, seni izlediğimi görünce memnun oluyorsun. Seni izleyen insanlardan hep memnun olursun zaten.
Karşılıklı gülümsüyoruz birbirimize bir süre. Bu gülümsemelerimiz kıkırdamalara dönüşüyor. Sonra da birbirine karışıyor kahkahalarımız, sevişir gibi.
Sonra hiç beklemediğin birşey söylüyorum sana:
“İnsanlar olur olmaz şeylere gülerlerse bu bir aşk başlangıcıdır, demiş Aziz Nesin.”
Bu sözleri benden hiç beklemediğin için bir süre anlamsızca bakıyorsun, sonra da gülüşün soluyor. Ciddiyet oturuyor yüzüne. Zor bulduğum gülüşünün yok oluşuna kendim sebep olduğum için kızıyorum kendime. Neden böyle bir cümle kurduğumu ben de bilmiyorum zaten. Cevap vermeden dışarıyı izliyorsun. Bir süre taksi şöförünün diğer arabalara ettiği küfürleri dinliyoruz. Arka fonda ise romantik bir müzik yerine telsiz konuşmaları var.
Bu sırada zaman hızlı hızlı geçmiş. Bir bakıyorum ki evinin önündeyiz. Elinde hazır tuttuğun parayı şöföre uzattın, paranın üstünü almayı bile beklemeden soğuk parmaklarınla bileğimi tutup dışarı çıkardın beni.
Uzun uzun gözlerime baktın, neler demen gerektiğini düşünüyordun belki, belki de ne söylemen gerektiğini biliyordun fakat nasıl söyleyeceğini bilmiyordun. Ama düşüncelerinin hiçbiri yeteri kadar süslü gelmiyor sana, vazgeçiyorsun.
“Bu dünyada sana ihtiyaç duyan tek kişi benim. Herkes sensiz yapar ama benim içimde bir burukluk olur sen yanımda olmazsan. Kimse seni bu kadar sevemez Ali. Biliyorum, sana o kadar çok ihtiyacım var ki. Sensiz de yaşarım belki ama hayat zindan olur bana. Sen olmazsan gece korkunca kimi ararım, günümün en eğlenceli şeyi yok olur sen olmazsan; seninle konuşmak. En sevdiğim insanlardan birisin, yanımda olmasından en zevk aldığım insanlardan birisin. Korktuğumda, üzüldüğümde ya da mutlu olduğumda sığınmak istediğim tek yer senin göğsün. Bir çok insana bunları hissettim maalesef bu konuda özel değilsin. Belki de ilk olmaman daha iyi, ilkler daha çok can yakar. Ama sana duyduğum hisler hala o kadar temiz ki. Yeni bir sayfa gibi. Daha hiç kavgamız, heyecanımız yok. Her şey olabilir, hiçbir şey olmayabilir. Bir seçim yapmayarak, bir adım atmayarak sayfayı bembeyaz tutuyoruz ve çok sevdiğim bir filmde söylendiği gibi, her şeyi olağan kılıyoruz. Ben seninle her şeyi olağan kılmak istiyorum. Gündüzüm de gecem de seninle olsun istiyorum. Gezelim, içelim, kavgalar edelim istiyorum. Kelimeler ağzımdan çıktıkça fark ediyorum ki daha önce çok insana bunları söylemişim. Bunu düşünmek de epey üzüyor beni, bu hislerimin sadece sana özel olmasını isterdim. Sözlerimin de hislerim gibi taze ve sana özel olmasını isterdim. Ama seni anlatmak için sıradan sözcüklerden başka bir şeyi kullanamıyorum. O kadar sıradansın ki. Herkes farklı olmak ister, sen sıradansın. Herkes gibi olduğunu kabul ediyorsun ve bu benim aklımın erişemeyeceği bir olgunluk. Bu seni özel yapıyor benim için. İçimde o kadar özel bir yere sahipsin ki bunu söylerken boğazım düğümleniyor inan. Bir çok insanla tanıştığım günün akşamı isimlerini düşünüp gülümsediğim oldu. Sana hiç anlatmadım fakat seninle ilk tanıştığım gün, eve geldiğimde saçlarım senin parfümün gibi kokuyordu. Uyuyana kadar onu koklayıp gülümsedim. Kokladığım en güzel kokuydu diyebilirim. O günden beri kalbimde sana karşı sonsuz bir sevgi ve saygı var. Seni bir abi gibi görmedim, kardeş gibi de değil, sevgili gibi hiç değil. Ama yanımda olmasından en çok zevk aldığım ve yanında en çok güven duyduğum insan oldun. Bunu kaybetmeyi göze alamam. İlişkileri yürütemiyorum. Seninle bir şeyleri yürütememe ihtimalini düşünmek bile istemiyorum. Lütfen anla beni. İçine göm hislerini. Bu konu da burada kapansın.“
Öyle şaşırıyorum ki bu cevabına konuşamıyorum bir süre. Verecek cevabım olmadığını farkettiğinde beni şaşırtmanın verdiği bir hazla gülümseyip eve doğru yürümeye başlıyorsun. İzin vermiyorum yürümene. Bileğini sıkıca tutup kendime çekiyorum seni. Bakışların bakışlarıma, nefesin nefesine karışıyor. Elimi göğsüne koyuyorum. Kalbin avuçlarımda atıyor sanki. Yükselen bir kuşun kanatları gibi her saniye artıyor kalbinin hızı. Sonra öpüyorum seni. Parmaklarımı saçlarına geçirerek öpüyorum, belini kavrayarak, içime çekerek seni. Kendimi çektiğimde seni gözlerin kapalı, nefessiz buluyorum. Ben de darmadağın olmuşum sanki. Sanki en ağır içkiyi önümüze koymuşlar da kocaman bir yudum almış gibi sarhoşuz.
“İnsan sana bakmaya kıyamıyor. İnan bana, o kadar güzelsin ki. Ruhunun güzelliği tenine, kokuna vurmuş. Bayat tütün kokusunun arasında hemen buluyor kokun burnumu. O parfümünün kokusu değil, teninin kokusu. Burnumu göğsüne dayayıp doya doya o kokuyu içime çekmekten daha güzel bir şey olamaz. Sana sarılmak, seni öpmek, seni düşünmek, seni söylemek; sen… Senin olduğun her şey daha güzel Arya. Sana aşığım. Senin tanımlayamadığın o aşkı ben her sana baktığımda hissediyorum. Sana olan sonsuz sevgim kalıplaşmış ilişkilerle son bulmaz merak etme. Benim elimi tutmaktan, bana sevgilim demekten, beni öpmekten korkma. Asla zarar vermeye kıyamam sana. Benim tek istediğim şey seninle olmak. Yorucu bir günün sonunda yanına geldiğimde senin gülümsemenle karşılaşmaktan başka bir şey mutlu edemez beni. Beni bu güzellikten uzak tutma.”
Sonunda teslim oluyorsun, kollarımın arasına geliyorsun, öpüyorum seni.
Deprem olur gibi sallanıyor görüntü. Seni kaybetmemek için daha sıkı sarılıyorum sana. Sarıldıkça daha çok sallanıyoruz sanki.
Sonunda ekran kararıyor, gözlerimi açtığımda yaşlı bir teyzenin beni dürttüğünü görüyorum. Son durağa gelmişiz, rüyama dalıp gitmişim.
Otobüsten iniyorum.
Sen yoksun, hiç olmamışsın yanımda.
Hiç sarıp öpmemişim seni.
Sen yine, anca hayallerimde bulduğum sevgili.