Kolay Kazanılan Mutluluklar

“Kimse hatayı kendinde aramadı. Karşı taraf suçlandı hep, “Onun hatasıydı.” denildi. Küfürler edildi, lanetler okundu. O bir zamanlar her şey olan aşk, bir sözle hiçbir şey olmuştu. “Bitti.” sözü bu kadar kuvvetliydi işte. Bir anda güzel anılar, mutluluklar silinmiş, yerini nefrete ve kavgalara bırakmıştı. Kimsenin geçmişe saygısı kalmamıştı. Mutluluklar neden bu kadar kolay unutulurdu? Oysa en zor kazanılan savaşlardı mutluluklar, üzgünlükler ise yorgunluklardı sadece. Herkes mutlulukları uzakta aradı. Herkese göre sadece kendi üzüldü, hep kendi kırıldı, hep hayalleri yıkıldı. Hep onun ettiği dualar reddedildi, hep hayat ona karşı durdu. Eğer ki birey elindekinin kıymetinin farkına varmazsa, kaybedince bu kadar üzülmesi ne kadar anlamsız.” diyerek iç geçirdi kadın, arkadaşının nefretini dinlerken. “Biten ilişkinin ardından, yine suçlu karşı taraf olmuştu. Peki kimdi bu karşı taraf? Belki de bir çocuğun masumluğunu taşıyordu. Neden insanlar çok sevdiği bu insanlardan bir anda nefret ediyorlardı? Onca kötü söz, bir şeyler bittiği için miydi? Peki ya her bitiş kötü mü olmak zorundaydı? İnsanlar bazı şeyleri bitirmeden yenilerine başlayamazlar. Ve kimse yeniliğin onlara huzur mu yorgunluk mu getireceğini bilemez. Bu bir oyundur, yazı-tura gibi. Hayat da bir oyun değil midir zaten? İnsanlar seviyordu. Çok seviyordu. Adını “aşk” koyuyorlardı. Gözlerinin içleri gülüyordu, kalpleri atıyordu. Fakat bunların ne kadar değerli olduğunu hiçbir zaman anlayamıyorlardı. Değerini bilemedikleri gibi, kalplerini bırak, zihinlerinde dahi saklamıyorlardı bu anıları. Kalplerini kötü anılar denizi yapıyorlardı. Kim o insanlarla bir iletişime geçsin, hepsinin sonu o deniz oluyordu. Kimse kurtulamıyordu onların kötülüğünden. Sadece bazı insanlar vardır ki o insanları gördüğünüz zaman anlarsınız. Çocukluğumda okuduğum bir yazardan öğrenmiştim bunu: “Eğer iyi düşünceleriniz varsa, onlar yüzünüzde güneş ışınları gibi parlayacaktır ve hep güzel görüneceksinizdir.” Yani anlatmak istediğim şu ki, eğer kalbiniz ne kadar berraksa, o kadar mutlu olursunuz. Çünkü değer bilirsiniz. Çünkü mutluluğun değerini anlarsınız. Bir şeyler bitse bile mutluluğu en üst raflarda saklarsınız, kötülükler eskitmesin diye.” Bunu arkadaşına söyleyebilmeyi o kadar çok istedi ki, onu değiştirmeyi o kadar çok istedi ki. Bütün kalbiyle istedi, bir çocuk gibi istedi. Ama yapamadı. Bu istek onun kalbinde buruk bir acı olarak kaldı. Bu acının üstüne soğumaya başlanmış olan kahvesinden bir yudum aldı. Gözleri yaşlı arkadaşına baktıi eline peçeteyi alıp onun yaşlarını sildi, ve gülümsedi. Peçeteyi masaya bıraktı-ki peçetenin o masada kalmayacağını biliyordu. Yağan yağmuru izledi, sustu, yağmur damlalarının birbirine karışmasını, izledi. “Ne kadar boş bu insanoğlu.” diye iç geçirdi, ve kahvenin son yudumunu da yudumladı.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.