Clown Jam- Fiziksel Tiyatro Araştırmaları

03.12.2022

3 Aralık Cumartesi günü yağmurlu bir İstanbul akşamında, birincisi düzenlenen Clown Jam’i izlemeye gittim. Kadıköy’de bulunan SBCS isimli bir Sirk Sanatları stüdyosunda, oturma düzeni olmadan, yerlerde ve merdivenlerde oturarak, biralarımızı ve çaylarımızı içerek gösteririn başlamasını bekledik hep beraber. Herkesten önce Güray Dinçol sahneye çıkıp bize Clown Jam’i ve konsepti tanıttı. Aslında isminin Jam olmasının sebebi, seyirciyle birlikte şekillenen, kesin çizilmiş hatları olmayan kısmi doğaçlamalar izleyecek olmamızdı. Bu bir ‘tiyatro’ değildi, performans sınırları içerisinde bir deneysellik ve bir arayış gösterisiydi. Daha sonra toplamda 14 kişinin clown’ını sergilediği gösterinin sunuculuğunu yapmak için ‘Havva The First’ sahneye çıktı. Gösteri sonunda öğreniyoruz ki, meğer Havva karakterine hayat veren Adem’in ilk drag queen deneyimiymiş.

İlk yarıda 7, ikinci yarıda 6 kişinin performansını izledik hep beraber. Bol bol kahkaha attık, alkışladık, heyecanlandık ve bağırdık hep beraber. Yaratılan tüm karakterler birbirlerinden farklı eğitimlerden geçmiş, farklı clown tiplerini sahneye koyan insanlardı, o nedenle tüm oyunlar için bir genelleme yapmak çok zor. Bu sebeple de, genel olarak ekipten ve atmosferden bahsetmek istiyorum.

Seyirci kesinlikle neyi beklediğini bilerek gelmişti. Herkes bunun deneysel bir arayış olduğunu biliyordu; tüm seyirciler oyunculara büyük bir şefkatle yaklaşıyordu. Çünkü aslında hepimizin en büyük arayışı, deneyip yanılabileceğimiz ve bu yolda yalnız olmayacağımız alanlar yaratmak kendimize. Oyun sonrası söyleşi herkes için duygusal bir deneyimdi; Clown Jam’e katılmak istemiş fakat cesaret bulamamış tüm seyirciler, oyunculara cesaretleri, korkuları, adımları ile ilgili sorular sordular. Oyuncuların hepsi de kendi korkularından bahsetmeye başladılar; mühendis bir oyuncu nasıl ilk clown’ını eşine ve çocuğuna oynadığını, tango dersi alan bir oyuncu annesinden aldığı ‘E bu komik değil ki’ yorumunu, sırf bu Jam için bir oyun hazırlayan ikili ise nasıl çalıştıklarını anlattılar. Saat 12.30’tu ve biz sanki hep beraber elele tutuşuyorduk; sanatı seven, denemeyi seven, birbirimize alanlar yaratan insanlar olarak.

Dediğim gibi bu bir ‘tiyatro’ değildi, kesinlikle performans sınırları içerisindeydi ama belki de buna bir ‘oyun’ demek daha doğru olur. Her karakterin kendi içinde bir akışı vardı, birbirlerinden bağımsız olsalar bile sahnede kendi oyunlarını izleme şansı bulduk. Normalde bir oyun izlerken rejiyi, oyunculukları, metni, ışığı, müzikleri, kostümleri ve daha bir çok şeyi düşünürken bulurum kendimi. Fakat bu Jam’de oyuncular kendi rejisörüydü, kendi metinlerini kendileri yazmışlar, müziklerini kendi bulmuşlar ve kostümlerini kendi dikmişlerdi. Her sahneye çıkan oyuncuyu gördüğümde aklıma gelen tek şey ‘cesaretleri’ oldu. Düşmeye, yanlış yapmaya, yanlış anlaşılmaya cesaret göstermişlerdi. Tabi ki her clown bana aynı derecede hitap etmedi; her clown ile bağ hissedemedim, ama zaten amaç da tüm clownları beğenmek değildi. Bana kalırsa oyunun tüm amacı, kendimize deneyebileceğimiz oyun alanları yaratmaktı. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları da bu alanı oyunculara ve seyircilere verdi; iyi ki verdi.

Bir sonraki Clown Jam’leri heyecanla bekliyorum.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.