Aynı yolda kaybolmuşken buluyorum kendimi. Bile bile neden bu yola girdiğimi inan ben de bilmiyorum Fidan, belki de bu kayboluşu seviyorumdur; kim bilir? Belki aradığım yol kendi yolumdur, kavgamın yoludur, belki bir anlamdır bu yol; inan ki bilmiyorum. Kavgamı bile unutmuş gibi hissediyorum bazen Fidan. Ölümü çok düşünüyorum. Bu hayat bizim için çok kısa. Daha fazla yaşamayı, daha fazla çoğalmayı o kadar derinden istiyorum ki. Toprağa karışmaktan çok korkuyorum Fidan. Hatırlamayacağım bir anı kendi kafamda o kadar çok yaşatıyorum ki; sanki yaşamışım gibi korkuyorum ölümden. Yok olmaktan çok korkuyorum, ki ne kadar insani bir duygu bu! İnsanlığımı, varlığımı hiç olmadığı kadar yoğun hissediyorum son zamanlarda. Fidan, ne güzel ismin var. Keşke ben de bir fidan olsam; yeşersem, çoğalsam, hayata tutunsam, varlığımı temellendirsem köklerimle. Biz ölümlülerin nasıl saçma dertleri var değil mi? Hep aynı şeylerden yakınıyoruz.
Babam hep başına bir çınar ağacı dikilsin istemişti öldüğünde. O ölünce ne yapacağımı bilmiyorum Fidan. Kefen nasıl dikilir, toprak nasıl kazılır bilmiyorum. Belediyeler yapıyormuş artık her şeyi, ama ben yine de nasıl başa çıkarım bilmiyorum. İnsanın babası ölür mü? Baba dediğin her zaman yanında yatan, her zaman elini tutandır. Ben onu nasıl toprağa veririm bilmiyorum. Bir çok şeyi bilmiyorum hayatta Fidan.
Mesela bu anılarla ne yaparım bilmiyorum Fidan; parçalar oturmuyor yerine. Babamla biriktirdiğimiz bozuk paraları saydığımız anı nasıl unuturum bilmiyorum; sesini nasıl kaydederim beynime bilmiyorum. Baba çok farklı bir şey Fidan. Baba sanki bir toprak kazıyor sana; seni içine koyuyor sen yeşer diye. O bana yol göstermeden yolumu nasıl bulurum bilmiyorum Fidan. Yolumu o çizsin, halimi o çözsün istiyorum hep. Bu içimde çoşan duyguları bastırıp onu nasıl bağrıma basmadığımı da bilmiyorum.
En çok kendimi bilmiyorum mesela. Delirmekten çok korkuyorum Fidan. Mesela bir şeye yıllarca tutunup bırakamamaktan korkuyorum. Bazen de hiçbir şeye takılmayıp, boşlukta süzülmekten korkuyorum. Ben çok fazla şeyden korkuyorum Fidan. Seni kaybetmekten de korkuyorum mesela.
Yolum seninle çizilmiş gibi hissediyorum Fidan. Ağaçların sık olduğu, üstümüze düşer gibi durduğu bir yol var gözümde. Taşlara takıla takıla ileriyoruz; havada hafif bir karanlık var, bir de toprak kokusu var burnumuzda. Elini tutmuşum yürüyorum; elini bırakmaktan korkuyorum Fidan. Belki de seni kaybedince bulacağım kendimden korkuyorum. Yolu bulamamaktan korkuyorum, anlamamaktan korkuyorum. O kadar çok korkuyorum ki anlamamaktan; 70 yaşıma geldiğimde her şeyi yanlış anladığımı farketmekten korkuyorum. Fidan sen bensin; benim bir parçamsın, bana öyle bir karışmışsın ki; korkuyorum seninle yok olmaktan. Kendimden kaçmak olurdu senden kaçmak; seni öyle yaşatıyorum içimde.
Fidan, seni ben büyütüyorum içimde. Bıkmadan, usanmadan besliyorum derinlerini. Her sabah uyanıp seni hatırlıyorum. İyi ki yaşıyorsun içimde; iyi ki biz olmuşuz. İyi ki bu taşlar çıkmış karşımıza. Başka taşlar çıksa nasıl düşerdik kim bilir? İyi ki tamamlanmışız beraber Fidan. İyi ki büyütmüşüm seni içimde.